Aykırı
- Mehmet Kaan İLDİZ
- Jul 8, 2018
- 1 min read

Kendini ancak çevrendeki insanların zihninden silerek yok edebilirsin. Bedenini ve nefesini anımsayana dek hayattasın. Ne kıymetlidir ki hatırlanıyorsun. Güneşin aydınlattığı gerçekliğe inanırken dolup taşan zihinler yarınları önümüze yol yapıyor. Herkes birbirinin yoluna muhtaçken kaç şeride sığacak bir hayata sahibiz? Bilemiyoruz. Bilsek kimseyi hatırlamazdık. Hatırlamanın gücü unutmak ile mücadele ederken bu sürtüşmedeki hoşnutluğunu gizleyemiyor. Güzellikler bir buz dağı gibi dikiliyor karşımızda. Yaklaştıkça vücut ısımız eritiyor o ihtişamlı görünüşü. Uzaktan izlemekle yetinmeyi kabul etmek ile yaklaşıp ona sarılmayı istemek arasında kalıyoruz. Sarılmanın tenimizi yakıp bir daha asla ısınamayacağını bilsek de bu ikilemi yaşıyoruz gönüllerimizde. Dağın erimesini engelleyemesekte bu süreci durdurmayı istiyoruz.
Ne beklendiği, neye ulaşılacağı bilinmeden tüm bunlara şahit olmak ne umut verici, ne kaygılandırıcı. Duygulardan arınmış bir soğukluğu bedenimize nasıl kabul ettirebiliriz? Ettiremeyiz, doğamızın verdiği zararı engellenebilseydi bu insan doğasının yeniden inşa olmasıyla sonuçlanırdı. Yapamayacaklarını söyleyen varlıklar yaptıklarıyla yetinemeyerek eksikliklerini her nefeslerinde yaşarlar. Ne güzeldir sadeliği cümlelerinde ve tutumunda belirginliğe ulaşan insanlar. Bakışlara aydınlığın nüksetmesi geleceğin öngörüsünü insanın aklına düşürür. Buzlara insanın etkisinin hiç olduğunu anladığımızda; buzlar çoktan erimiş, niyetler çoktan suya karışmış olacak. Biz de aydınlığın buzu erittiğini farkedeceğiz ve buz dağının hayalini kuracağız...
Fotoğraf : Mehmet Kaan İLDİZ