Bugün aylardan Şubat, günlerden Çarşamba. Hava biraz soğuk gibi duruyor. Aslında bu soğukluğu hissetmesem de camdan dışarı baktığımda yağan kardan anlıyorum havaların iyice soğuduğunu. Ama Mustafa dün evden çıkarken montunu giymedi. Bir terslik olduğunu hissediyorum. Biraz da böyle hissetme nedenim uzun zamandır çok üzgün olduğundan kaynaklı. Sebeplerini ara sıra anlatıyor. Genelde sorguluyor ama; hayatı, kendini, yaşamayı… Ya Mustafa diyorum bu kadar düşünmeye değer mi cidden? Kendini bu kadar paralamaya değer mi? Beni duymuyor ama hissediyor eminim. Bazen ona sarılmak istiyorum ama kollarım yetişmiyor. Sevgimi hissetsin diye asla yüzümü soldurmuyorum, hep gülüyorum ona.
Son zamanlarda pek görüşemez olduk onunla. Çok yoğun çalışıyor şu sıralar. Hatta hep böyle yoğun ama bu son zamanlar biraz daha farklı. Ters giden bir şeyler olduğunu seziyorum ama bir şey yapamıyorum. Mesela dün ölümü sorguladı benimle. Ölmenin bir tercih olduğundan bahsetti. Doğumu seçmediysen ölümü nasıl seçebilirsin ki demedim, sustum. Yardım istediğini hatta çığlıklar attığını duyabiliyordum. Onu bulunduğu çukurdan çıkarmayı da çok istiyorum. Ama yapamıyorum. Onunla konuşmayı, ona sarılmayı, hayır bir şeyler düzelebilir bak daha projelerin bitmedi demeyi planlıyorum. Hatta piyanoya geri başlayabileceğini ve bu sefer mükemmel çalabileceği konusunda onu ikna etmeyi planlıyorum. Bugün eve gelsin onunla konuşacağım.
Saat öğleye geliyordu. Henüz gelmemişti. Hiç bu kadar geç kalmazdı. Nöbeti çoktan bitmiş olmalıydı. Bir şeylerin ters gittiğine dair inancım daha da artıyordu. Hastaneye koşmak ve onun iyi olduğundan emin olmak istiyorum ama kahretsin yerimden dahi kıpırdayamıyorum. Lütfen iyi şeyler olsun demekten başka elimden bir şey gelmiyor.
Birden evde hareketlenmeler yaşanmaya başladı. Mustafa’dan önce Özge gelmişti eve. Elindeki kağıtlar ile koşarak yanıma gelip ağlamaya başladı. Neler oluyordu böyle anlam veremiyordum bir türlü. Ardından arkadaşları, ailesi de evin içine ağlayarak girmeye başladı teker teker. Aralarında bir tek Mustafa yoktu. Özge yahu Mustafa nerede, neler oluyor diye bağırıyordum ama beni bir türlü duyamıyordu. Sonra diğer arkadaşları Özge’nin sıkı sıkı tuttuğu kağıtları aldılar ve sesli okumaya başladılar. Özge ise bana sarılıyor ve gözyaşlarını üzerime akıtıyordu.
Hislerimin doğru çıkmaması için dua ederken ben de okunan kağıda kulak kesildim. İnanmak istemesem de bu bir intihar mektubuydu… Mustafa kendini öldürmüştü. Montunu almayışından anlamalıydım. O çok üşürdü ama montsuz çıkmıştı dışarı hem de bu havada. Ve karlara gömülerek öldürmüştü kendini. Onu ne kadar da duymadığımızı fark ettim. Durduramadık, yardım edemedik. Onunla konuşacaktım bugün. Hayallerini tekrar hatırlatıp ellerinden tutacaktım. Koşulları düzeltebiliriz diyecektim. Oysa çok geç kalmışım… Kalmışız.
Mektubunun sonunda benden de bahsetmiş:
“Bitkilerim 5 yıldır benimle birlikteler. Onlarda benden parçalar var…”
Parçalarından bir sen çıkartamıyorum. Özür Dilerim.
Comments